Telif haklarına farklı bir yaklaşım: Gogoyoko.com

Av. Serhat KoçIT&IP_Law

Daha önce Özgür UÇKAN’ın yazdığı gibi; Fransa’da oylanan HADOPI2 yasası, bir çok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de olacakları haber verir gibi. İnternetin iktidarca denetim altına alınma çabası haksız meşruiyet temellerini çocuk pornografisi, terörizm ve telif hakları alanlarında bulmaya çalışarak bir nevi ateşle oynuyor. HADOPI’den bolca esinlenileceğini(!) düşündüğümüz yeni FSEK’de Türkiye’nin ayıbı olacak gibi duruyor. Yeni yönetmeliklerle gücüne güç katan 5651 sayılı kanun ve adı anılmaya başlanan yeni bilişim suçları yasası da bu akımın kuyrukları.

 

Tüm bunlar olurken, dünyanın kuzeyinde garip şeyler oluyor: yeni bir anlayışın ilk meyveleri İskandinavya’da yankı bulmaya başlıyor: İzlanda temelli Gogoyoko.com sayesinde artık müzik dünyasında herkes için geçerli bir fair play söz konusu. Sadece sanatçılar için değil ve fakat hepimiz geçerli olan bu fair play sistemine göre paylaşımcılık en çok desteklenen özellik.

 

Sitede, müzisyenler kendi müzik eserleri için istedikleri fiyatı kendileri belirliyorlar ve tüm satış gelirini doğrudan kendileri alıyorlar. Ayrıca sitenin reklam geliri üzerinden de parçalarını streaming (eş zamanlı) olarak kullandırtmaları karşılığı olarak sanatçılara bir ödeme yapılıyor. Sitede sanatçıların, dinleyicilerinden aracısız geri besleme alabilmesine de imkan tanınmış. Dinleyiciler de bu üyeliği tamamen ücretsiz olan sistem sayesinde: sevdikleri müziği bizzat onu üreten kişilerden satın almış ve tüm ödemeyi tamamıyla yaratım sürecinin kaynağına yapmış oluyorlar.

 

İsterlerse sitede çevrimiçi olarak müzik kolleksiyonlarını oluşturabildikleri gibi her türlü taşınabilir cihaza da satın aldıkları müzikleri indirip oradan dinlemeyi tercih edebiliyorlar.

 

Gogoyoko konseptinde en büyük rolü hayır kurumları oynuyor. Gogoyoko’nun reklam gelirlerinin %10’u iş ortaklığı yapılan uluslararası yardım kurumlarına ve çevre odaklı derneklere aktarılıyor. Bu da siteyi ziyaret edip: müzik alan ya da satan herkesin bu yardımlaşma mantığına bir şekilde katkıda bulunduğunun güzel bir göstergesi. Sanatçılar da albüm satışlarından elde ettikleri gelirin %10’unu gogoyoko ortağı olan ve kendi seçtikleri bir derneğe aktarma yönünde teşvik ediliyorlar. Bununla beraber, Gogoyoko aynı zamanda tüm kullanıcılarına, milyonlarca kişiye de yardım etme fırsatı getirmiş.

 

Kazan-kazan anlayışı olarak değerlendirilebilecek bu fikirle gogoyoko’dan karli çıkan sadece sanatçılar ve dinleyiciler olmuyor: değişik ülkelerede yardım bekleyen milyonlarca insan da sitenin kullanıcılarına sunduğu değişik şekillerde bağış yapabilme olanakları sayesinde siteden yarar sağlıyor.

 

Sanatçılar da hayırseverlik konseptini benimsemiş gözüküyorlar: son olarak İzlandalı tanınmış deneysel müzik grubu múm, “Sing Along To Songs You Don’t Know” adlı son albümünden elde edilen tüm satışların %10’unu gogoyoko üzerinden bağışladı. UNICEF, Doctors Without Borders (Sınır Tanımayan Doktorlar) ve Danimarkalı inisiyatif Refugees United gibi topluluklar da gogoyoko.com’la ortaklık yapan dernekler arasında.

 

Bu noktada akla ister istemez herkesin gelişmesine katkıda bulunduğu özgür yazılım dünyası geliyor. FSEK ülkemizde ilk ortaya 1951’de çıkarılışından beri tüm değişikliklere rağmen temel amaç olarak eser sahiplerinin haklarını korumayı temel almış gibi görünüyor. Ne yazıktır ki: Türk hukukunda özgür yazılım lisans sözleşmelerinin hukuksal süreçlerde irdelendiğine dair bir iz veya FSEK kapsamında içtihat oluşturmaya yönelik bir karar örneği henüz yok.

 

Bu anlamda copyleft lisansları eser sahiplerinin haklarını düzenleyen metinlere olarak algılamak ve de bunların aslında FSEK’de tarif edilen işleyişin ayrıntısını düzenlediklerini düşünmek gerekiyor. Özgür yazılım bağlamında ise kullanıcının ve genelde de kamunun yararları da son derece önemliyken FSEK’in bu bazda bir bakış açısına sahip olmayan kişilerce hazırlanageldiğini ve böyle de devam edeceğini düşünmek 21. Yy. Netdaş düşünce tarzı açısından da acı verici.